Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi’nin 6 Mart 2015 tarihli sayısında yayınlanan yazım:
Bilgisayar biliminin babası, yapay zekânın kurucusu, çok yönlü matematik
dehası Alan Turing'in yaşamını konu alan
"The Imitation Game" filmi bu yılki Oscar töreninde "En İyi
Uyarlama Senaryo" dalında senaristi Graham Moore'a ödül kazandırdı.
Moore'un esas aldığı ünlü biyografiyi de okumuş bir Turing meraklısı olarak filmi izledim. Bu yazıyı Turing'i bu filmle tanımış
insanların kimi yanlışları doğru sanmaması amacıyla yazıyorum; ayrıntılardan
söz edeceğim, heyecanının kaçmasını istemiyorsanız filmi izlemeden önce
okumayın, benden uyarması.
Sinemadan çıktığımda "keşke işin gerçeğini bilmeseydim, o zaman filmi
çok daha fazla beğenebilirdim" diye düşünüyordum. Bir kurgu eserinin
gerçek olaylara dayalı olsa bile tarihi detayları birebir içermesini beklememek
gerektiğini biliyorum. Ama Moore'un bu eserinde bilinen gerçeklik üzerinde
yaptığı değişiklikler yaşamı anlatılan adama haksızlıklar içermekle kalmıyor,
gerçek öykünün büyüsünü de azaltıyor kanımca.
Turing filmde adeta otistik,
en basit insanî ilişkilerinde beceriksiz ve umursamaz, dahası çalışma
arkadaşlarına saygısız bir "robotsu dâhi" olarak gösteriliyor. Gerçek Turing'inse fazla zekâya bağlanabilecek türden tuhaflıkları olan ama okul ve iş
arkadaşları tarafından sevilen, dağınık ama hoş ve sevecen bir insan olduğu
anlaşılıyor.
Filmin başındaki mülakat sahnesinde Turing Almanca bilmediğini söylüyor. Bu doğru değil. Gerçek Turing'in Almanca eğitimi gördüğü, Almanya'ya defalarca
gittiği, Almanca makaleleri matematikçi arkadaşlarıyla değiştokuş ettiği
biliniyor. Zaten matematiğe en büyük katkısı olan "Karar Problemi"ne
ilişkin eserini yazabilmek için Hilbert ve Gödel'i okumuş olması gerekiyor.
Senaryoya bu eklemenin yapılmasının filme bir getirisi de olmamış bana
sorarsanız.
Filmde Turing düşman şifresini
kırmak için kendi başına (ilk aşkının adını koyduğu) bir makine inşa ediyor,
uzun bir süre iş arkadaşlarını dışlayarak çalıştıktan sonra nişanlısının
sayesinde biraz sosyalleşiyor, böyle bir sosyalleşme anında da Alman
mesajlarının tümünde geçen ortak metinlerden yararlanmayı akıl edip şifre çözme
yöntemini hızlandırmayı başarıyor. Gerçek hayatta Turing'in şifre kırıcıların
merkezi Bletchley'deki ekipten kendini yalıtması sözkonusu değil, şifreyi
çözmeyi başaran makinede büyük katkı onun ama tek başına değil, ne bu makinenin
ne de hayatı boyunca yaptığı herhangi bir makinenin adı "Christopher"
değil, ve o "şifreli mesajlarda geçen standart ortak metin" numarası
zaten çok eskiden beri biliniyor, ve başarının kapısını açan anahtar değil.
Filmin Turing'in hatırası açısından
en sakıncalı kısımlarından birinde Alan Bletchley'deki bir çalışma arkadaşının
casus olduğunu öğreniyor, ama o kişinin "eşcinsel olduğunu açıklarım"
şantajı yüzünden susuyor. Gerçek hayatta o casusTuring'le hiç
tanışmadığından bu olay olmuyor, ama daha önemlisi, film bu sahnede (ve
evindeki hırsızlıkla ilgili olanda) Alan Turing'in eşcinsel olduğunu
açıklamaktan (devlet sırlarının yabancıların eline geçmesine göz yumacak kadar)
korktuğu izlenimini veriyor ki bu hiç doğru değil. Eşcinsellik o dönemde suç
olduğundan polise söylemeye can atmasa da gerçek Turing durumunu bir çok
arkadaşına ve nişanlısına söylüyor, evindeki hırsızlığı örtbas etmeye çalışmak
bir yana kendisi ihbar ediyor, polisçe sorulduğunda da eşcinselliğini
gizlemiyor. Gerçek Turing yalanı sevmeyen
birisi, ve bu yüzden hüküm giyiyor.
Filmin kilit sahnelerinden biri, sorgu odasında meraklı komiserle Turing'in yaptığı konuşma. Tümüyle senaristin icadı olan bu konuşmada Alan
herkesten gizlemekle yükümlü olduğu 2. Dünya Savaşı sırlarını anlatmakla
kalmıyor (olacak iş değil), ünlü "Turing Testi"ni ortaya
attığı makalenin başlığının "The Imitation Game" ("Taklit
Oyunu") olduğunu da söylüyor, oysa bu makalenin bölümlerinden birinin
başlığı sadece. Bu arada "Imitation Game"i Türkçeye "Yapay
Oyun" diye çevirmek nasıl bir beceridir, anlayan beri gelsin.
Gerçek hayatta eşcinselliğini sözümona tedavi etmek için hormon işkencesine
başlandıktan sonra eski nişanlısı Alan'ı ziyaret etmemiş. Zaten Turing o kimyasallar yüzünden filmde gösterildiği gibi bir enkaz haline filan da
gelmemiş, çalışmalarını sürdürmüş.
Filmin sonunda Turing'in intihar ettiği
söyleniyor. Burada bir sorun yok, çünkü genel inanış bu. Ama Alan'ın ölümünde
de filmin işlemeyerek fırsat kaçırdığı bir bilmece daha var: Örneğin annesi,
yanında siyanüre bulanmış ve ısırılmış bir elmayla ölü bulunan Turing'in kimya deneylerinden sonra ortalığı toparlayıp temizleme huyu olmaması
yüzünden kaza sonucu öldüğüne inanıyor. Sevgili Orhan Bursalı'nın Turing'in eşcinsel köstebeklerin Sovyetler'e bilgi sızdırmasından kaygılanan
İngiliz istihbaratınca öldürüldüğü tezini de unutmayalım.
Film son yazılarında iki hata daha yapıyor: "Enigma üzerindeki
çalışmalar 50 yıldan fazla gizli tutuldu" diyor, oysa senaristin uyarladı
diye Oscar aldığı "AlanTuring: The Enigma" adlı kitabın 1983'te
çıktığını bilmemesi mümkün değil. "Bilim adamlarının 'Turing makineleri' dediği şeylere bugün 'bilgisayar' diyoruz" lafıysa bir
şeyin kendisiyle matematiksel modelini aynı sanmaktan kaynaklanan bir hata.